31 Ekim 2009 Cumartesi

Filmlerde Mantık ve Tutarlılık

Bugün senaryo yazımı üzerine okuduğum bir derlemede, iyi bir senaryo oluşturmanın en temel kurallarından birinin senaryonun inandırıcı olması gerekliliği olduğu yazıyordu. Aslında gayet basit ve anlaşılabilir bir cümle.

Ama aslında değil!

Bu yüzden insanlara neden Jumper, Wanted ya da Die Hard 4 gibi filmleri sevmediğimi anlatamıyorum. “İnandırıcı değil” dediğimde karşımdakinin genelde ilk tepkisi -aslında biraz da haklı olarak- “E abi Matrix'de de adam uçuyor. Bir şey demiyorsun.” ya da benzeri şekilde iyi filmlerin doğaüstü özelliklerini vurgulayan bir cümle oluyor. İşte bu yazıyı yazmama sebep olan tepki budur!

Olm lan!

Hasta ediyorsunuz bunu deyince var ya!

Bir filmin inandırıcı olması ile fantastik, antik-kuntik olması arasında fark vardır. Senaryo yazarken bir evren yaratırsınız. Bu evrene karakterlerinizi koyar ve belirli bir çevre ile sınırlandırırsınız. Sonra olayların gelişimi bu kapalı çevre içindeki karakterlerin karşılıklı ya da müttefik olarak çatışması eşliğinde devam eder. Sonuç olarak her ne kadar geniş bir ufkunuz olsa da sınırınız “insan” ve “mantık”tır. Yarattığınız evrende kurguladığınız fiziki yasaları sağlayacak her hareket meşru olacak, bunun dışına taşan her şey tepki uyandıracaktır. Bunu şu şekilde özetleyebilirim: Wanted filmini örnek vermek istiyorum. Eğer bu filmi sadece görsel efekt -ki bazı efektler gerçekten yetersizdi- ya da Angelina Jolie'nin poposunu görmek için izlemediyseniz dikkatinizi çekmiştir. Eğer bir senaryoda büyücü, psişik ya da benzeri şekilde fizik kurallarına etkide bulunabilen bir karakter yaratırsanız ben de bu karakterin doğaüstü şeyler yapmasını seyirci olarak doğal karşılarım. Hatta bu tür hareketleri beklerim. Fakat tutup da kendi fiziki kurallarımızda bir insanın silah mermisine bumerang muamelesi yaptırabildiğine inanmamı isterseniz ters teper. Tam tersine seyirci olarak kendime gelir ve film izlediğimin farkına varırım. Aynı örneği John McClane'nin fizik yasalarını hiçe sayarak arabayla helikopter, tırla uçak düşürmesi gibi sahneleri olan Die Hard 4 ve Jumper için de verebilirim. Diğer taraftan Star Wars, Matrix gibi senaryosu oturmuş filmlerde karakterler önceki facialara (Die Hard 4, Wanted vs.) nazaran daha inanılmaz güçlere sahip olsalar bile filmin kendi kurgusu içinde seyirciye işin mantığını verebildikleri için yadırgamamızı engellemektedirler.

Senaryonun kendi içinde fiziki açıdan dengeli olması gerekliliği dışında bir de insan faktörü var. karakterlere stres anlarında gereğinden büyük cümleler ya da hareketler verince de filme güven kayboluyor. Gerçek hayatta (ister uzayda ister dünyada yaşasın) hiçbir insan evladı üzerine gelen ve kendisini öldürmeye niyetli bir yaratığı ani bir hamleyle öldürürken “cehenneme git lanet olası” diye bir cümle kurmaz. Kuramaz! Bu tür popcorn şovları seveniniz illa ki vardır fakat şahsi kanaatim, film izlerken ekrana gelen ardarda karelerin birer kurgu olduğunun bilincine vararak değil filme kilitlenmiş, özdeşleşmiş bir ruh hali içerisinde olmanın daha uygun olduğudur.

Bu yazı Uçan Adam Sabri'ye adanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder